Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Radyoloji AD Öğretim Üyesi
Meme kanseri taramasında kullanılan ve en fazla kabul görmüş tek yöntem mamografidir. Mamografide dokulardaki mikro kalsifikasyon denilen kalsiyum çöküntüleri ile depolarını gösterilebilmektedir. Mamografi, memede kalsiyum birikmesi odaklarının gösterilebildiği tek yöntemdir ve bu mikro kalsifikasyonların, kireçlenmelerin önemi de erken evre meme kanserinin belirtisi olmasıdır. Memedeki mikrokalsifikasyonların sayısını, dağılımını, şeklini gösteren tek yöntem de mamografidir. Dolayısıyla, mamografinin tarama için kullanılan tek yöntem olduğunu ifade etmek en doğrusudur.
Standart riskli olan hastalarda, mamografi için esas olarak kadın olmak yeterlidir. Kadınlarda mamografi ile taramaya 40 yaşında başlanmaktadır. 40 yaşından sonra yılda 1 kez olmak üzere taramaya devam edilmesi önerilmektedir.
Ultrason meme sağlığı için bir tarama yöntemi değildir, aslında tamamlayıcı olan sübjektif bir inceleme yöntemidir. Ultrason tetkiki yapan kişiye çok bağımlı ve büyük meme hacmi varsa, kitle çok derin yerleşmişse değerlendirme başarısı düşebilmektedir. Ama ultrasonun da genç kadınlar başta olmak üzere öncelikli olduğu bazı kişiler vardır. Ultrason radyasyon içermediği için genç kadınlarda, gebelerde ve emziren kadınlarda öncelikli olarak tercih edilmektedir.
Manyetik rezonans (MR) görüntüleme ise, daha ileri bir yöntemdir. Mamografi ve ultrason ile tanısı koyulamayan ya da tanı koymakta zorlanılan hastalarda manyetik rezonans görüntüleme tercih edilmektedir. Özellikle de lobüler karsinom denilen, birden fazla odaklı ya da her iki memede de tümör olabilecek hastalarda cerrahi planlama açısından ameliyat öncesinde mutlaka MR görüntülemeye başvurulmaktadır.
Stereotaktik işlem veya memedeki problem olan alanın iğne ile işaretlenmesi, mamografi eşliğinde ya da ultrason eşliğinde yapılan, genellikle memedeki şüpheli lezyonlarda ve mamografide görülen mikro kalsifikasyon odakları eğer şüpheliyse bunlar mamografi eşliğinde işaretlenmektedir. İşlem, aslında basit bir işlemdir, ancak işaretlemenin doğru yapılması gerekmektedir. Bu işlem ameliyat günü ve ameliyat öncesinde yapılmaktadır. İçerisinde çengel uçlu bir tel olan iğne ile kitlenin içerisine girilmektedir ve bu çengel kitlenin içerisine bırakılmaktadır. Daha sonra kontrol filmleri alınıp, eğer işaretli yer doğru ise hasta ameliyata gönderilmektedir. Buna stereotaksi eşliğinde eksizyonel biyopsi denilmektedir. Cerrahlar bu teli izleyerek kitleyi ya da mikro kalsifikasyonları çıkarmaktadırlar ve daha sonra hastadan çıkartılan o parça radyoloji birimine gönderilmektedir.
Cerrahi öncesinde işaretleme mamografi ya da ultrason yöntemlerinden hangisi ile yapılmışsa, cerrahi sonrası çıkartılan doku parçası üzerinde mamografi veya ultrason ile tekrar bir inceleme yapılarak kitlenin ve kalsifikasyonun doğru, yeterli çıkarılıp çıkarılmadığı kanaatine varılmaktadır. Eğer kitle doğru ve yeterince çıkarıldıysa ameliyat ve anestezi işlemi sonlandırılmaktadır. Özellikle muayenede ele gelmeyen, yani artık klinik olarak henüz ortaya çıkmamış kanserlerde ve küçük tümörlerde, fizik muayenede ele gelmeyen tümörlerde ya da şüpheli mikro kalsifikasyonlarda bu işlem gerçekleştirilmektedir.
Meme kanseri açısından yüksek risk kriterleri taşıyan kadınlar söz konusudur. Bunlar kimlerdir diyecek olursak, BRCA1 / BRCA-2 genlerini taşıyan kadınlar, bu gen mutasyonlarını taşıyan 1.derece aile yakınlarının bulunması, ergenlik ve çocukluk döneminde göğüs kısmına ışın tedavisi veya radyoterapi alan kişiler riskli kadınları oluşturmaktadır. Bir kadının meme kanseri açısından risk taşıyıp taşımadığını anlamak için klinisyenlerin izleyeceği rolleri öngören bazı risk belirleme yöntemleri kullanılmaktadır. Bu yöntemlerde meme kanseri riski oranı %20’nin üzerine çıkan kadınları, biz yüksek riskli olarak tanımlıyoruz. Bunun dışında daha önce yapılmış biyopsi sonuçları atipik duktal hiperplazi, lobüler karsinom gibi patoloji sonuçları olan hastalarda da meme kanseri riski, normal topluma göre daha yüksektir.
Bu kişilerde meme kanseri daha erken yaşta ve birden fazla odakta ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla normal risk taşıyan kadınlarda meme taramalarına 40 yaşında başlarken, Yüksek risk grubundaki bu kadınlarda 25-30 yaş civarında mamografi ile birlikte MR taramalarına başlanmaktadır. Burada, taramada manyetik rezonans incelemesi işin içerisine girmektedir, çünkü bu hastalarda tümörler hem erken gelişebilmektedir, hem de bu tümörler iyi huylu tümörleri taklit edebilmektedirler. Bu hastaların değerlendirmelerine ayrıca ultrason tetkikini de eklemek gerekmektedir, çünkü bu grupta hastalarda meme dokusu çok yoğun olabilmektedir. Özellikle mamografiden sonra incelemeyi mutlaka ultrason ile desteklemek gerekmektedir.
Risk değerlendirmelerine girmeyen normal insan gruplarında, 40 yaşından itibaren yılda 1 defa mamografi ile tarama önerilmektedir. Taramaya ne zamana kadar devam edilmesi gerektiği konusunda eğer yaşam beklentisi 10 yıl civarındaysa, yaş ilerledikçe de genel kanser riskinin artış göstermesi itibariyle o yaşa kadar devam edilebilmektedir.