Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Üroloji AD Öğretim Üyesi
Prostatın iltihaplanmasında çok önemli bir fark var. Bilim dünyasında da bu fark bazen gözden kaçmaktadır. İltihap demek, enfeksiyon demek değildir. Enfeksiyonun sonucunda iltihaplanma mutlaka olmaktadır. Ancak her iltihapta bir enfeksiyon etkeni olmamaktadır. İltihapların çok çeşitli nedenleri olabilmektedir ve prostatitte de maalesef şu an dünyadaki bilimsel gelişmelere rağmen, kesin olarak şu yüzden oluyor diye bir şey söylemek mümkün değildir. Enfeksiyonda hipotezlerden bir tanesi kronik iltihaplanmaya neden olduğudur ancak idrar reflüsü denilen, idrarın prostatın içine doğru göç etmesi, alerjik bir hastalık gibi pek çok nedene bağlı olabilir. Ancak 21. yüzyılda prostatitin kesin nedenini hala bilmiyoruz. Genelde genç yaşlarda görülen prostatit rahatsızlığı tıpkı ileri yaşlardaki bir erkekteki iyi huylu prostat büyümesi şikâyetlerini taklit eden belirtileri göstermektedir.

Prostatitte çok önemli bir fark vardır ve hastanın hayat kalitesi olumsuz olarak etkilenmektedir. Prostatitin tanısını koyarken bu hastalıkta olmazsa olmaz, ağrıdır. Zor idrar yapma, sık tuvalete çıkma ancak en önemlisi de cinsel birleşme sonrası, boşalma sırasında ya da boşalmadan hemen sonra görülen makat bölgesine doğru yayılan bir ağrının olması söz konusudur. Ayrıca prostatitte yine diyetle alakalı ortaya çıkan şikâyetler vardır. Yine ağrı çok önemlidir. Özellikle asitli, baharatlı gıdaların tüketimi, bazı alkol tüketimi gibi diyetteki etkenlerde hastalığın aktivitesini prostatitte artırmaktadır ve temel olarak prostat etrafındaki sinirlerin rahatsız edici bir şekilde uyarılması ve prostatın şişmesi, prostatitteki ana sıkıntılardan bir tanesidir ve oldukça da yaygın görülen bir hastalık olmasıdır.
Çocukluğumuzdan beri halkı bilinçlendirme amacı ile bir slogan vardır, “kanserden korkma, geç kalmaktan kork” diye ve çok yüzeysel olarak düşünürsek, slogan deyip geçiyoruz ama gerçekten bu inanılmaz anlamlar barındıran bir cümledir.
Erken teşhis edilen kanserlerin tedavi şansı neredeyse %90’ların üzerine çıkmaktadır. O yüzden, erken evre bir kanseri tespit etmek çok önemlidir ve bu anlamda erkekler daha şanslıdırlar. 1980’li yılların başında, “PSA” denilen bir kan testi tespit edilmiştir ve bu testin sağladığı yararlar tıp dünyasını resmen sarsmıştır. Çünkü vücuttaki tümör belirteçlerinden hiçbiri bu kadar organa spesifik değildir.
Pek çok kan testi şu an teşhis dönemlerinde kullanılmaktadır. Meme kanserinde, karaciğer kanserinde, yumurtalık kanserinde kanser testleri hep kullanılır, hiçbiri PSA kadar bir organa spesifik değildir. Vücuttaki hiçbir organ, hiçbir hastalığı prostattaki PSA’yı etkilememektedir ve bu test üroloji hekimlerine gerçekten inanılmaz yararlar sağlamaktadır. Ancak tek sorun şu, PSA sadece prostatın kanserinde yükselmemektedir. Önemli olan bu yükselmenin nedeninin kanser olup olmadığını tespit etmek ve kanserse de ona göre hareket etmektir.
Kanseri erken teşhis edebilmek için, tıbbın elinde PSA ve ürolojik muayene gibi çok değerli bir takım silahlar var. Hastaya erken teşhis ile tanı koymak mümkündür. Ürologlar için şu çok önemlidir, hastanın yaşam beklentisi nedir? Tıbbın kurallarının yer aldığı kılavuzlar diyor ki, hastanın yaşam beklentisine göre tedavi belirleyin. Tabi ki herkes sonsuza kadar yaşamak istemektedir, ancak bu mümkün değildir. Örneğin, hastanın ciddi bir kalp hastalığı var ve hasta 80-90 yaşlarında. Hastanın başka bir organında tümör varsa, hekim yaşam beklentisini buna göre hesap edebilmektedir. Şayet bir hastanın yaşam beklentisi 10 yılın üzerindeyse ve prostatında sınırlı bir tümörü varsa, ürologlar bu hastayı tedavi etmek için uygun tedavi seçeneklerini hastaya sunmaktadırlar.
Prostat, narın tanesi gibi yaklaşık 30 taneden oluşan bir organdır. Bunlar tükürük bezine benzemektedirler. Bu taneler salgı üretiyorlar ve yıllar içerisinde büyüyorlar. Bunların tanelerinden bazıları kanserleşebiliyor. Ürologlar bunu portakala benzetmektedirler ve bu kanserli doku, kanserli nar tanesi prostatta sınırlıysa, hangi tedaviyi seçme aşamasında ürologların elinde bazı silahlar ve gereçler var. Birincisi, PSA ve burada PSA düzeyi çok önemlidir. İkincisi, her kanserin saldırganlık derecesini gösteren bazı kriterler vardır. Prostatta gelişen kanserlerinin tümü prostat kanseridir ama hepsi aynı seyretmeyebiliyor. Kimi daha agresif, kimi daha naif olabiliyor. Bunu, prostattan alınan biyopside patoloji uzmanı hekimlerin ürologlara verdiği birtakım kriterlere göre kanserin tehlike boyutlarını anlamak mümkün olabiliyor.
Prostatta da eğer naif bir tümör varsa, PSA değeri yüksek değilse ve görüntüleme yöntemlerinde prostatın içerisinde küçük hacimli bir tümör varsa, hiçbir tedavi yapmadan dahi bu hastalar takip edilebilmektedir.
Çünkü günümüzde prostat kanserinde orta halli naif bir prostat kanseri kontrol altında kalmak şartı ile en iyi giden kanserlerden bir tanesidir. Yapılan tedavilerde bazı yan etkiler var. O yan etkileri istemeyip, göze alamayan hastalar varsa, bu hastalara tedavi vermeden de takip yapılabilmektedir. Buna “yakın izlem tedavisi” denilmektedir.
Buna uygun olmayan bir hasta ile karşılaşılması durumunda, ürologların yolları ikiye ayrılmaktadır. Ya hastayı ameliyat etmek ya da radyoterapi denilen ışın tedavisi vermek. Bilimsel verilere göre hangi tedavi daha iyi diye bakıldığında, bunların kanser tedavisi açısından birbirine bir üstünlüğü yoktur. Hasta doktora “ben bu kanserden kurtulayım da, nasıl kurtulursam kurtulayım” dediğinde bilim, üroloji hekimlerine diyor ki, radyoterapi de prostatektomi ameliyatı da eşit başarıya sahiptir. Ancak ameliyat tekniğinin de radyoterapinin de birbirine karşı avantajları ve dezavantajları vardır.
Radyoterapinin en önemli avantajı, hiçbir riski yoktur. Yani ameliyat, anestezi, kanama riski yoktur. Hasta tedavisini olup, gitmektedir. Mesai günlerinde hasta tedaviye girip, cumartesi ve pazar günleri tedaviye ara vermekte, ortalama 40 seans uygulama alması gerekebilmektedir. Bu tedaviler yaklaşık 3 ayı bulabilmektedir. Bunun haricinde hiçbir risk söz konusu değildir. Günümüz teknolojisindeki radyoterapi cihazları da gerçekten çok odaklı ve sadece organa yönelik tedavi verdiği için komşu organları da çok etkilememektedir.
Ameliyatın en önemli avantajı ise, ameliyat oluyorsunuz ve doku ortadan kalktığı için sorunda orada bitmektedir. Yani prostat sorunlarından tamamen bağımsız bir şekilde yaşam sürdürülmektedir. Ameliyatın dezavantajı ise anestezi, kanama riski vardır. Aslında her ameliyatın anestezi ile alakalı riski söz konusudur. Ameliyattan sonra bir takım sıkıntılar beklenmektedir. Burada çok önemli bir sorun var. Lokalize prostat kanseri denilen, prostatta sınırlı kanser tedavisi almış ve gerek radyoterapi ile gerekse ameliyat olmuş %10 civarında hastada, 5 yıl içerisinde hastalığın tekrar etme riski olmasıdır. Bunun nedeni çok net bilinmemektedir. Hasta radyoterapi de alsa, ameliyatta olsa 5 yıl içerisinde PSA’da %10 hastada tekrar bir yükselme ile karşılaşılabilmektedir.
Maalesef insan vücudunda hayat boyu bir kere radyoterapi almış bir organa, ikinci defa aynı yere radyoterapi yapma şansı da bulunmamaktadır. O yüzden, eğer ameliyat şartları hasta için uygunsa ilk tercihimiz ameliyat oluyor. Böyle bir durumla karşılaşıldığında kurtarma radyoterapisi gibi ameliyat bölgesine hafif çaplı bir radyoterapi vererek radyoterapi işlemini tamamlamak mümkün olabilmektedir.
Ancak ilk tedavi seçeneği radyoterapiyse ve PSA’da bir yükselme saptanmış ise, ilerleyen yıllarda tekrar radyoterapi şansı olmadığı için bu sefer daha zorlu bir prostat kanseri ameliyatının gerekebileceği düşünülmelidir. Bu durumda gereken ameliyatlar biraz daha büyük boyutludur, çünkü ışın tedavisine bağlı, biraz yapışmış ve biraz da komplikasyonları fazla bir ameliyat gerçekleşmektedir. Bilim ve kılavuzlar üroloji hekimlerine diyor ki, hastanın yaşam beklentisi 10 yılın üzerindeyse, hastanın performansı iyiyse, bu hastalara ilk tercih olarak ameliyat seçeneği sunulmalıdır.
Prostat kanser cerrahisinde en iyi gelişme robotik cerrahidir. Robotik cerrahinin sık sık reklamları yapılmakta, basında ve bilimsel yayınlarda da bilgi paylaşımları yer almaktadır.
1972’den beri aya insan çıkmadı. İlk, Apollo 11’den sonra 1972’de Amerika aya insan gönderdi. Şimdi yine bir hazırlık var. NASA, 47 sene sonra yeniden aya insan göndermeyi planlıyor ve bu hareketin maliyeti olarak 200 milyon dolardan bahsediliyor. NASA, 200 milyon dolarlık bir yatırım yapmış, aya astronotlarını göndermiş. Ayda, astronotlarından bir tanesinin ameliyat gereksinimi olacak bir hastalığı var ve birdenbire, bu hastalık ortaya çıkıyor. Böyle bir şey olursa, biz ne yaparız diye insanlar “bir robot yapsak ve dünyadan bir cerrah ile acaba aydaki astronot ameliyat edebilir mi” diye düşünülerek “Da Vinci Robotik Sistem” ilk olarak 90’lı yıllarda proje bazında ortaya çıkmıştır.
Açıkçası robotik sistemler biraz insana verilen saygıdan ziyade, paraya verilen saygıdan dolayı ortaya çıkmış teknolojiler. Ancak bilim, insanlığın lehine kullanıldıktan sonra muhteşem fırsatlar sunabilmektedir. Da Vinci Robotik Sistemleri’nin prostat kanser ameliyatlarında gerçekten cerrahlara 16 kat daha fazla büyüme ve 16 kat büyütülmüş bir alanda çalışma şansı sağlamıştır. Ameliyatta cerrahlar elini maksimum 180 derece çevirebilirken, Da Vinci’nin aletlerini 720 dereceye kadar çevirmek mümkün olabilmektedir. Bu esneklik inanılmaz bir hareketlilik serbestliğidir.
Bu ameliyatta erkekleri en tedirgin eden şey, “bu ameliyattan sonra cinsel hayatının devam edecek mi” sorusunun cevabıdır. Prostat dokusu bir portakala benzer ve bu portakalın dışında, prostat dokusunun kabuklarına yapışık bir şekilde sağında ve solunda ilerleyen bir sinir, damar sistemi vardır. Bunlar erkeklik organına doğru ilerler. İşte prostat kanseri ameliyatlarında o portakala benzer prostat dokusunu alırken, bazen o sinirlerinde alınması söz konusu olabilmektedir. Bazen bu damar ve sinir paketi istemese de zarar görebilmektedir, çünkü sinirler dokunulduğunda, çekiştirildiğinde dahi zarar gören, işlevini kaybeden organlardır. O yüzden, bu sinirlerin hasar görmemesi için çok nazik bir şekilde prostat dokusundan ayrılması gerekmektedir ve robot ile ameliyat, cerrahlara bu avantajı daha yüksek güvenle sağlamaktadır. Robotik teknolojiler ile ameliyatlar avantajlı olduğu kadar maliyetli sistemlerdir.
Robotik cerrahide, maliyetler çok yüksektir ve her hastanın bunu karşılaması mümkün değildir ama şunu söylemek mümkündür; bilimsel gelişmeler ve bilimsel yayınlar cerrahlar için çok önemlidir. Bu ameliyatlar çok güzelmiş diyerek işin içinden çıkmamak gerekir ve bugün bilimsel yayınlarda yavaş yavaş şunu söylemektedir. Ameliyattan sonraki geç dönem sonuçlara bakıldığında; ameliyat olduktan 6 ay sonra hastalar değerlendirildiğinde robotik cerrahi ile açık cerrahi ameliyatı olmuş prostat kanseri hastalarının ameliyatlarının sonuçları arasında dağlar kadar fark yok. Zaten kanserden kurtulma oranlarına bakıldığında ameliyat robotla da yapılsa, açık cerrahi ile de yapılsa bu ameliyatlar arasında ciddi bir fark olmadığıdır. Ancak bu komplikasyonlar idrar kaçırma ve cinsel hayat ile ilgili problemler süre uzadıkça ameliyattan sonraki sürede açık ameliyatta da neredeyse robotu yakalamaktadır.
O yüzden hastalara cerrahlar tarafından söylenmesi gereken şudur; sakın ola ki imkânınız yok ise, evinizi vs. satıp da o parayı bulup, robot ile ameliyata karar verip, ameliyat olma gayretine girmeyin. Çünkü aralarında o kadar da ciddi farklar yok. Açık ameliyat hala bugün iyi ellerde ve çok önemli, çok değerli bir ameliyat tekniğidir. Bilimsel rakamların ilerleyen yıllarda cerrahlara neyi göstereceği bilinmemekle birlikte, şu an için robotik cerrahi ameliyattan sonraki erken dönemlerde açık cerrahiye göre daha hızlı bir toparlanma sağlamaktadır. Ama geç döneme bakıldığında hasta açık cerrahide yavaş olarak iyileşse de, robotik cerrahi hastalarını yakalamaktadır. Teknoloji gelişiyor ve daha nelerin çıkacağına dair zamana ihtiyaç duyuyor. Yeter ki tüm gelişmeler insanlık faydasına olsun. Bilimsel anlamda güzel, işimize yarayacak gelişmeleri hep birlikte görmek dileğimiz.